Negatif Faiz Politikasının Başlangıcı
Negatif faiz politikası, finansal kriz sonrası merkez bankalarının başvurduğu bir para politikasıdır. 2006’da ABD’de mortgage piyasasındaki likidite krizi, 2008’de Lehman Brothers’ın iflasıyla tüm dünyanın gündemine oturdu ve bu krize müdahalede alışılmadık yöntemlerin başlangıcı oldu. Parasal genişleme ve negatif faiz politikası gibi agresif politikalar uygulandı.
Negatif Faizin Yaygınlaşması
ABD’nin ardından Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Japonya Merkez Bankası (BoJ) da negatif faiz politikasını benimsedi. Danimarka, İsveç, İsviçre gibi ülkeler de ekonomik sorunlarla mücadele için bu politikayı uyguladı. Bu politika, şirketler için borçlanma maliyetlerini düşürerek kredi talebini artırmayı hedefliyor.
Negatif Faizin Nedenleri ve Etkileri
Global ekonomik krizin etkilerini gidermek için uygulanan negatif faiz politikası, düşük talep, zayıf ekonomik aktivite ve düşük enflasyon gibi sorunlarla mücadele etmeyi amaçlıyor. Ülkeler, negatif faizle rekabet üstünlüğü sağlamaya çalışıyor ve yerel para birimlerinin değer kaybıyla ihracatta avantaj elde ediyor. Ancak, negatif faizin ekonomideki aktörler üzerinde oluşturabileceği riskler ve maliyetler de dikkate alınmalıdır.
Negatif Faiz Politikasının Sonu
Japonya, 17 yıl aradan sonra negatif faiz politikasından çıkarak tarihe karıştı. BoJ Başkanı Ueda Kazuo’nun faiz artırımı kararı, büyük şirketlerin ücret artışlarıyla beslenen enflasyonist endişelerle alındı. Bu karar, negatif faiz politikasının sona erdiğini ve ülkelerin ekonomik politikalarında değişiklikler yaşandığını gösteriyor.